Osmanlı Devleti, merkeziyetçi bir yapıya sahip olmakla birlikte, merkez ve eyalet olmak üzere ikili bir teşkilatlanma sistemine dayanıyordu. Devletin başında, padişah, hünkar, sultan, han gibi unvanlar taşıyan hükümdarlar bulunuyordu. Padişah, devletin hem hakimi hem de en yüksek idarecisiydi. Görev ve yetkileri, devlet teşkilatındaki bazı üyeler ve yüksek kademeli memurlar ile paylaşılmasına rağmen, nihai karar yetkisi padişaha aitti. Divan adı verilen ve günümüz meclisine benzetilebilecek kurulda, devletin kıdemli ve padişaha en yakın isimleri bulunurdu. Divanda, devletin birinci derecede önemli mülki, idari, mali, siyasi ve askeri meseleleri görüşülürdü ve padişahın onayını alırsa karara bağlanırdı. Saray teşkilatı da devlet yapısının önemli bir parçasıydı. Padişahın, ailesinin ve yüksek dereceli yardımcılarının yaşadığı bu teşkilat, çeşitli bölümlerden oluşan bir merkezdi. Taşra teşkilatı ise Osmanlı Devleti'nin başkenti dışındaki toprakların yönetim birimlerine ayrıldığı yapıyı ifade ederdi. Divan-ı Hümayun Yapılanması Osmanlı Devleti'nde siyasi, askeri, ekonomik ve sosyal meselelerin görüşüldüğü en önemli merkezi kurum Divan-ı Hümayun'dur. Bu meclise padişah başkanlık ederdi. Ancak, Fatih Sultan Mehmet döneminde sadrazamın Divan'a başkanlık etmesi kararlaştırılmıştır. Devletin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve toplumsal meseleler belirli aralıklarla Divan-ı Hümayun'da görüşülürdü ve kararların nihai onayı padişaha ait olurdu. Bu nedenle Divan-ı Hümayun, danışma meclisi organı görünümündeydi. Divanda veziriazam, yani sadrazam, padişahtan sonra en geniş yetkilere sahip kişiydi. Devlet bürokrasisinde vezirlerin başı idi ve padişahın olmadığı zamanlarda Divan'a başkanlık eder, ayrıca ordunun başında savaşlara katılırdı. Padişahın vekili olduğu için padişah mührünü taşırdı. Defterdarlar devletin gelir-gider bütçesini hazırlarlardı ve mali meselelerde defterdarın görüşleri alınırdı. Kazaskerler yargı işlerinden sorumlu olup, kadı ve müderrislerin tayin işlerini yaparlardı. Nişancılar, divan yazışmaları, kayıt defterlerinin düzenlenmesi ve tuğra çekilmesi gibi işlemleri yürütürlerdi. Şeyhülislam, Osmanlı Devleti'nin Müslüman bir devlet olması nedeniyle, devlet işlerinin ve kanunlarının dinle uyumluluğunu inceler ve fetva verirdi. Yeniçeri Ağası, Yeniçeri Ocağı'nın komutanı olup, Kapıkulu ordusu ve divandaki görevleri dışında başkent güvenliğini de sağlardı. Reisülküttab, dış işleri ile ilgilenirdi ve Kaptan-ı Derya, donanmadan sorumlu komutan olarak Divan'a katılırdı. Taşra Teşkilatı Yapılanması Taşra teşkilatı, dirlik ve iltizam sistemleri üzerine kurulmuştu. Dirlik, asker yetiştirmek veya devlet memurlarının maaşlarını karşılamak amacıyla ayrılan devlet topraklarına verilen isimdir. Bu arazileri işleyenler, mükellef oldukları vergileri devletin belirlediği memurlara ve sipahilere öderlerdi. Kısacası, hem üzerlerine zimmetli toprağı işleyerek geçimlerini sağlarlardı hem de asker ve memurlara bakarlardı. İltizam sistemi ise, bazı eyaletlerin vergi gelirlerinin açık artırma yoluyla belirli bir bedel karşılığında şahıslara satılması sistemiydi. Osmanlı'nın sınırları genişledikçe merkeze uzak alanların yönetimi zorlaşmıştı. Bu yüzden iltizam sistemi uygulanmaya başlanmıştı. Bu sistem, hazineye paranın peşin ve toplu halde girmesini sağlardı. Ancak, olumsuz yönü, tımar sistemindeki gibi asker yetiştirme zorunluluğu verilmediği için tımarlı sipahilerin önemi azalmıştı. Bu topraklara sahip kişiler, yani mültezimler, zamanla halktan fazla vergi almaya başlamış ve bu durum halkın topraklarını terk etmesine yol açmıştır. Saray Teşkilatı Yapılanması Saraylar, padişahın ikamet ettiği ve bütün devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı en yüksek devlet dairesiydi. Saraylar, Birun, Enderun ve Harem-i Hümayun adı verilen bölümlere ayrılıyordu. Birun, sarayın dış kısmı olup, Babüssaade haricindeki teşkilattı. Burada görevli kişiler, sarayın hem harem hem de Enderun kısmının dışındaki yerlerde ve dairelerde çalışır ve akşamları evlerine giderlerdi. Sarayın Enderun kısmında ise yüksek dereceli devlet memurları yetiştirilir ve eğitimleri verilirdi. Divan üyeleri genellikle buradan çıkardı. Harem-i Hümayun bölümünde ise padişahın kadınları, çocukları, harem ağaları ve muhasebecileri (muhasipleri) otururdu. Kısacası, hanedan mensuplarının özel hayatlarının yaşandığı bölümdü. |